3. Cehennem - Cehennemdeki Azap Ortamı
Cehenneme Götürülme
Cehennem, Allah’ın “Kahhar” (Kahredici), “Cebbar” (istediğini zorla yaptıran), “Muntakim” (intikam alıcı) gibi isimlerinin sonsuza dek tecelli edeceği yerdir. İnkarcı insana her yönden acı vermek için özel bir yaratılışla yaratılmıştır. Kuran ayetlerinde cehennem, yaşayan bir canlı gibi tasvir edilir. Bu canlı, inkarcılara karşı öfke, nefret, hınç ve istekle doludur. Yaratıldığı günden beri, Yaratıcımızı inkar eden inkarcılardan intikam almayı beklemektedir. Cehennem, ayetlerde bildirildiğine göre, “insana delicesine susamıştır”. (Müddessir Suresi, 29) Dini yalanlayanları gördüğünde öfkesinin şiddetinden parçalanacak gibi olur. Bu ateşin yaratılışının bir amacı vardır; kahredici bir azap vermek. O da görevini yapacak, acıların en büyüğünü verecektir.
İnkar edenler, Allah’ın huzurunda hesaba çekildikten sonra kitaplarını sol yanlarından alırlar. Bu an, sonsuza dek içinde kalacakları cehenneme sürülecekleri andır. İnkarcılar için hiçbir kaçış imkanı yoktur. Hazır bulundurulan milyarlarca insanın meydana getirdiği mahşer kalabalığı bu insanlar için bir kurtuluş ya da gözden kaçma imkanı oluşturmaz. Kimse bu kalabalığın arasına karışıp kendisini unutturamaz, kaybettiremez. Her kişi, kendisi için görevlendirilmiş bir şahit, bir de sürücü melekle gelir. Allah ayetlerinde şöyle buyurmaktadır:
İşte inkarcılar bu korkunç yere doğru yüzüstü sürüklenerek götürülürler. Kuran’da bildirildiğine göre “bölük bölük” cehenneme doğru sevk edilirler. Ancak daha ulaşmadan, uzaktan cehennemin korkusu yürekleri sarar. Çünkü cehennemin dehşet verici homurtusu ve uğultusu uzaktan duyulur:
Furkan Suresi’nin 12. ayetinde ateşin, inkarcıları “uzak bir yerden gördüğü” ve “gazablı öfke”ye kapıldığı bildirilir.
Ayetlere göre, inkarcılar, dirilişle birlikte başlarına gelecekleri hissetmeye başlarlar. Boyunları aşağılanmaktan ve utançtan ötürü bükülmüştür. Başları düşmüş, dostsuz, yardımcısız kalmış, gururları kırılmış, çökmüş durumdadırlar. Utançlarından dolayı başlarını kaldırmadan gözlerinin ucuyla bakarlar. Onların bu çaresizlik içindeki durumları Kuran’da şöyle haber verilir:
Cehenneme Giriş, Karşılanma ve Cehennemin Katları
Allah’ı inkar ederek Rabbimiz’in dinine göre bir yaşam sürmeyenlerin, cehennemin kapısına vardıklarında yaşayacakları Kuran’da şöyle haber verilir:
Cehennemin kapıları ise, her bir inkarcı grubu için özel olarak var edilmiştir. İnsanlar Allah’a karşı isyanlarının şiddetine göre sınıflara ayrılmışlardır. Cehennemde de, Kuran’da belirtilen konumlarına ve kazandıkları günahlara göre farklı azap tabakalarına yerleştirilirler. Bir ayette şöyle denir:
Hicr Suresi’ndeki ayetlerde de, cehennem içindeki farklı “kat”lardan şöyle söz edilir:
Bu katların en altında yer alan, diğer bir ifadeyle en büyük azapla karşılaşanlar ise, iman etmedikleri halde dünyada mümin taklidi yapmaya çalışmış olan ikiyüzlü “münafık”lardır. Kuran’da onların bu durumu müminlere şöyle bildirilir:
Cehennem nefret doludur, inkarcılara doymaz, beşere azap vermeye susamıştır. İçine atılan çok sayıda inkarcıya rağmen daha fazlasını ister. Kaf Suresi’nde şöyle bildirilir:
Cehennem bir kere yakaladığını sonsuza kadar alıkoyar. Allah, ayetlerde cehennemi şöyle tarif etmektedir:
Üstteki ayetten anlaşıldığı gibi inkarcılar cehenneme “atılırlar”. Şuara Suresi’nin 94. ayetinde ise, inkarcıların cehenneme, adeta çöp gibi “dökülüverildiği” bildirilir.
Kilitlenen Kapıların Ardındaki Sonsuz Hayat
İnkarcılar, cehenneme girdiklerinde cehennemin kapıları üzerlerine kapatılır ve olabilecek en dehşet verici görüntülerle karşılaşırlar. Biraz sonra ateşe atılacaklarını ve bunun da sonsuza kadar süreceğini anlamışlardır. Kapıların kapanması, artık bir çıkışın ya da kaçışın olmadığını gösterir. Allah, inkarcıların durumunu şöyle haber verir:
Karşı karşıya kaldıkları azap, Kuran’da bildirildiğine göre “büyük bir azap” (Al-i İmran Suresi, 176), “şiddetli bir azap” (Al-i İmran Suresi, 4) ve “acıklı bir azap”tır. (Al-i İmran Suresi, 21) İnsanın dünya hayatında sahip olduğu kıstaslar, cehennem azabını tam olarak kavramaya yeterli değildir. Birkaç saniye olsun ateşe veya kaynar suya dayanamayan insan, sonsuza kadar sürecek bir ateş azabını zihninde gerektiği gibi canlandıramaz. Hatta dünyadaki ateşin verebileceği herhangi bir acı, cehennem azabının şiddeti ile karşılaştırılamaz. Allah’ın azabının bir benzeri yoktur:
Kuran’da haber verildiğine göre, cehennemde her anı çok yönlü işkencelerle dolu bir hayat söz konusudur. Cehennemdeki bu hayat, aşağılanmanın, rezilliğin, sefilliğin, fiziksel ve psikolojik eziyetlerin, işkencelerin çok çeşitli uygulamalarından oluşur. Cehennemdeki azabı dünyadaki herhangi bir şeyle kıyaslamak elbette mümkün değildir.
Cehennem ehli beş duyusuyla da azap çeker. Gözü dehşet verici ve iğrenç görüntüler görür; kulağı korkunç ve acı veren sesler, uğultular, gürültüler, çığlıklar, inlemeler, haykırışlar duyar; burnu olabilecek en pis ve tiksinti verici kokularla dolar; dili en iğrenç tatları, en dayanılmaz acıları hisseder; derisi ve tüm vücudu, tek bir hücresi eksik kalmamak üzere yanar, şiddetli acılar içinde kıvranır. Bir türlü ölüp yok olmaz. Allah Kuran’da “ateşe ne kadar dayanıklıdırlar” (Bakara Suresi, 175) şeklinde buyurmuştur. Derileri yenilenir, azapta hiçbir kesinti ve hafifleme olmadan aynı işkence sonsuza kadar sürer. Yine Kuran’a göre artık inkar edenler “sabretseler de birdir, sabretmeseler de”. (Tur Suresi, 16)
En az fiziksel acılar kadar şiddetli manevi azaplar da vardır. Aşağılanır, horlanır, rezil olur, pişman olur, çaresizliğini ve ümitsizliğini düşündükçe yüreği yanar, kan ağlar. Sonsuzluk aklına geldikçe mahvolur. Öyle ki, azap bir milyon yıl sonra veya bir milyar yıl sonra ya da trilyonlarca yıl sonra sona erecek olsa bu onun için büyük bir umut ve sevinç kaynağı olurdu. Ama azabın bir daha hiç sonunun gelmeyeceğini, cehennemden hiçbir zaman çıkış olmayacağını bilmenin verdiği ümitsizlik hissi dünyadaki herhangi bir ümitsizlik hissiyle kıyaslanamayacak bir duygudur.
Kuran’daki tasvirlerden anlaşıldığına göre cehennem, pis kokusu, dar, gürültülü, karanlık, isli, dumanlı, izbe ve tekin olmayan mekanları, hücreleri kavurucu sıcaklığı, en iğrenç yiyecek ve içecekleri, ateşten elbiseleri, sonsuza kadar artan azabıyla Allah’ın kudretinin ve adaletinin tecelli ettiği bir mekandır. Ancak söz konusu ortamı, fikir vermesi açısından bazı yönlerden, nükleer savaş sonrasındaki dünyayı tasvir eden filmlerdeki karanlık, alabildiğine pis, iğrenç, bunaltıcı ortamlara benzetebiliriz. Elbette böyle bir mekanda ona uygun bir hayat söz konusudur. Cehennem ehli duyar, konuşur, tartışır, kaçmaya çalışır, ateşte yakılır, azabın hafifletilmesini ister, susar, acıkır, pişmanlık duyar.
Bu ortamda cehennemlikler pis ve iğrenç mekanlarda hayvanlar gibi yaşarlar. Yiyecek olarak yalnızca zakkum ağacını veya darı dikenini bulabilirler. İçecek olarak ise irin, kan ve kaynar sudan başka bir şeyleri yoktur. Bu arada ateş onları her yanlarından kuşatmıştır. Yanan derilerinin yerine yenileri yaratılır. Böylece ateşin verdiği acı, kesintisiz bir şekilde hiç hafiflemeden devam eder. Derileri dökülmüş, etleri yanmış, bütün vücutları yanık, kan, irin içinde olduğu halde zincirlere vurulur ve kırbaçlanırlar. Tasmalandırılır, elleri boyunlarına bağlı olarak daracık yerlere atılırlar. Zebaniler tarafından ateşten yataklara yatırılırlar, üzerlerine örttükleri örtüler bile ateştendir. Bu azaptan kurtulabilmek için sürekli feryat ederler, yalvarırlar, ama kendilerine cevap bile verilmez. En azından, bir günlük de olsa azabın hafiflemesini isterler, ama yine aşağılanma ve azapla karşılık görürler.
Cehennemde bütün bu olanlar kesin birer gerçektir. Bugün dünyada sürdürdüğümüz hayat kadar, hatta daha da gerçektirler.
Allah’a, O’nun tam olarak istediği gibi değil, bir ucundan ibadet edenler (Hac Suresi, 11); Allah’tan başka ilahlar edinerek, para, mevki, kariyer gibi kavramları hayatlarının amacı haline getirenler; Allah’ın dinini kendi istekleri doğrultusunda değiştirenler, Kuran’ı şahsi menfaatlerine göre yorumlayıp çarpıtanlar, imandan sonra inkara sapanlar, kısacası bütün inkarcılar, müşrikler ve münafıklar hepsi cehenneme getirilirler. Bu, Allah’ın kesin bir sözüdür ve gerçekleşecektir:
Bu insanlar da zaten cehennem için özel olarak yaratılmışlardır:
Ateş Azabı
Cehennemdeki bu hayatın içinde, en büyük azaplardan biri ateştir. Ateş diğer işkencelere kıyasla insanın benliğini kökünden sarsan yok eden bir unsurdur. İnsan vücudunun en derin noktalarına, Kuran’da Allah’ın bildirdiği şekliyle “hücrelerine” kadar işleyen bir azaptır.
İşte cehennem ehli, cehennemde “cayır cayır yanmakta olan” (Mearic Suresi, 15), öfkeli, “alevleri kabardıkça kabaran” (Leyl Suresi, 14), “çılgınca yanan” (Furkan Suresi, 11) bu ateşin içine atılırlar ve çığlık çığlığa yanarlar. Kaaria Suresi’nde şöyle buyrulur:
Ayetlerden anlaşıldığına göre, ateş cehennemin her yerini kaplamıştır. Bu çukurda ateşten korunulabilecek, ateşin erişmediği bir yer yoktur. İnkar eden kişi diğer fiziksel ve ruhsal işkencelere tabi olurken de hayatının her anında ateşle muhataptır. Ateş, son derece büyüktür. Kuran’da, onun büyüklüğü ve şiddeti ifade edilirken, ateşin kıvılcımları için “saray” ve “deve sürüleri” benzetmeleri kullanılır:
İnkar edenler ateşten kaçmak, ondan kurtulmak için tüm güçlerini harcarlar. Ama kaçmalarına izin verilmez. Mearic Suresi 17. ayette bildirildiğine göre, o öyle bir ateştir ki, “yüz çevirip arkasını döneni çağırır-durur”.
Bir başka ayette ise şöyle bildirilir:
Böyle bir ateşle yananların tahayyül edilemeyecek çığlık ve inlemeleri ortalığı kaplar. Yalnızca bu korkunç çığlık ve inlemeler bile cehennem ehli için özel bir azap kaynağıdır. Orada “kemikleri çatırdatan inlemeler vardır”. (Enbiya Suresi, 100) Bir başka ayette ise, “mutsuz olanlar ateştedirler, onlar için orada (kahırla ve acıyla) nefes alıp vermeler vardır” (Hud Suresi, 106) diye bildirilmektedir.
Ateş, dayanılmaz bir acıdır. İnsan bir kibrit çöpünün alevine parmağını kısa bir süre tutmaya bile dayanamaz. Şiddetli bir acı duyar. Ancak dünyada bu ve benzeri şekillerde hissettiğimiz ateş azabı, cehennemdekinin yanında çok çok zayıftır. Çünkü insan, dünyada uzun süre yanamaz. Eğer yanan bir ateşin içine düşmüşse, 5-10 saniye içinde can verir, ateşin büyük acısını çok kısa bir an yaşamış olur.
Ancak cehennemdeki durum, çok korkunçtur, çünkü oradaki ateş insanı öldürmez, yalnızca acı çektirir. Cehennem ehli, sonsuza kadar sürecek olan bir ateşin içinde Allah’ın dilemesi dışında sonsuza kadar yanacaktır. Bu işlemin sonsuza kadar süreceğini bilmenin verdiği dayanılmaz bir çaresizlik, umutsuzluk ve yıkım içinde olacaktır.
Azabın bir başka yönü de, özel olarak yüzlerinin yakılmasıdır. İnsanı kibirlendiren, bu kibirle kendisini müstağni görmesine neden olan vücudunun en önemli yeri yüzüdür. Çünkü yüz kişiye ayrı bir fert olma özelliği kazandırır. “Ben” diye tanımlanan varlığın en belirgin göstergesidir. Güzellik ve çirkinlik kavramlarının en yoğun olarak toplandığı bölgedir. İnsanlar, gazetelerde ya da televizyonda yüzü ileri derece yanmış birisinin görüntüsüne rastladıklarında, şiddetli bir acımayla karışık ürperti hissederler. Ardından benzer bir felakete karşı Allah’tan koruma isterler. Hiç kimse böyle bir felaketin kendi başına gelmesini istemez ve zaten kısa sürede bu görüntü unutulur. Ancak inkarcıların gaflette olduğu bir şey vardır ki, o da benzer bir sona hem de akıllarının alamayacağı kadar şiddetlisine adım adım yaklaşmakta olduklarıdır. Cehennemdeki ateş insan vücudunun her noktasına büyük acılar verir. Ama insanın yüzünün yanması en acısıdır. Gözler, kulaklar, burun, dil ve derinin, yani beş duyu kaynağının aynı anda bulunduğu tek ve en önemli bölgedir yüz. İnsan yüze gelecek darbelere karşı çok hassastır, en ufak bir harekete şiddetli bir refleksle cevap verir. Cehennemde ise yüz, ateşte yakılır, kaynar sularla haşlanır. Acının en yoğun olarak hissedildiği yere en ağır işkenceler yapılır. Ayetlerde, bu azap şöyle tasvir edilir:
Cehennemin Odunları, Kaynar Su ve Dağlanan Vücutlar
Allah inkarcıların cehennem ateşi içinde yanacaklarını bildirirken, Kuran’da bir benzetme yapmıştır. Buna göre, inkarcılar yana yana “cehennemin odunu” haline gelirler. Cehennemde ateşin kavurduğu herhangi bir nesne gibi yanmazlar. İnkarcılar kendileri ateşin yakıtını oluştururlar. Bu durum bir ayette şöyle bildirilir:
Odunun kendisi, ateşinin yakacağı herhangi bir cisimden çok daha uzun, çok daha şiddetle, için için yanar. İşte inkarcılar da, aynı şekilde yalanladıkları bu ateşin odunu olurlar. Ayetlerde, bu gerçek şöyle haber verilmiştir:
Odun yerine geçen insanların yanında, bir de ateşi yakmak için kullanılan gerçek odunlar vardır. Ancak burada da farklı bir azap yaşanır. Dünyada iken dost, örneğin karı-koca olan inkarcılar, birbirlerinin ateşine odun taşırlar. Kuran’da, Ebu Leheb ve karısının cehennemde yaşayacakları son şöyle haber verilmektedir:
Bu, dünyadaki tüm bağların kopması demektir. Dünyada iken birbirlerini çok sevdiklerini söyleyen ve birlikte Allah’a karşı isyan eden inkarcılar, cehennemde birbirlerinin ateşini beslerler. Orada tam bir ihanet söz konusudur. Allah’tan başka edinmiş oldukları tüm dostlar, en yakınları, eşleri dahi birer düşman haline gelmişlerdir.
İnsanın en büyük organı vücudunu çepe çevre saran, hissetmesini, zevk almasını sağlayan derisidir. Kalınlığı birkaç milimetreyi geçmez. İnsanın en çok değer verdiği yüzü, elleri, kolları, bacakları ve diğer bütün organları deri tarafından sarmalanmıştır. Ancak deri hassaslığı yüzünden en büyük acı kaynağı olabilir. Derinin en zayıf olduğu nokta ise ateşe ve kaynar sıvılara karşı olan zafiyetidir. Ateş deriyi kavurur yakar, kaynar su ise haşlar. Kaynar su insanın derisini tek bir nokta boşta bırakmaksızın çepeçevre sarar. İncecik deriyi kabartır, deri iltihapla şişer, su toplar ve patlar, böylece dayanılmaz bir azaba neden olur. Dünyadaki fiziksel güzellik kuvvet, makam, şöhret kısacası hiçbir şey insanı kaynar bir suya karşı dayanıklı kılmaz. Kuran’da bildirildiğine göre,“küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azab vardır”. (Enam Suresi, 70). Vakıa Suresi’nde şöyle buyrulur:
Bir başka surede ise, inkarcılara yapılacak kaynar su azabı şöyle anlatılır:
Bunların yanında, ateş azabının bazı farklı çeşitleri vardır. Birisi de, ateşte kızdırılan metallerle cehennem ehlinin vücutlarının dağlanmasıdır. Ancak kendilerini dağlamak için kullanılacak olan bu metaller, dünyada iken Allah’a ortak koştukları mal ve mülkleridir:
Daha Başka Azaplar
Cehennem, çoğu insanın sandığı gibi yalnızca insanların ateşte ve kaynar sularla yanacağı bir yer değildir. Orada insanı hem fiziksel hem de psikolojik yönden azaplandıracak çok çeşitli yöntemler vardır.
Dünyada, işkence için çok farklı yöntemler ve araçlar kullanılmaktadır. Çoğu kişi bu işkenceler sırasında ya sakat kalır ya da acıdan ölür. Sağ kalanlar ise genelde akıl sağlıklarını kısmen, hatta bazen tümüyle yitirirler. Oysa bu dünyadaki işkence yöntemleri, cehennemdekilere oranla karşılaştırılamayacak kadar hafiftir. Cehennemde çok farklı, çok gelişmiş işkence yöntemleri kullanılacaktır. Dünyada elektrik verilerek işkenceye uğratılan bir insanı da, verilen elektriği de, insanın elektriğe olan acı duyarlılığını da Allah yaratmıştır. İnsana acı verecek daha birçok bilinmeyen kaynak ve insanın bilinmeyen birçok zaafı vardır. Allah yarattığı kullarının zaaflarını en iyi bilendir. Bu zaaflar doğrultusunda en çok acıyı da yine Allah verecektir. Bu, “Muazzip” (azap edici) ve “Kahhar” (kahredici) olan Allah’ın kanunudur.
Kuran’da haber verildiğine göre cehennemde azap her yönden gelmektedir. Azaptan kendilerini korumaya fırsatları yoktur, azap her yandan onları kuşatmaktadır. Üstlerinden, altlarından gelen azabı savmaya güç yetiremezler. Onların bu durumu Kuran’da şöyle haber verilir:
Ayrıca, cehennemdeki, şu anda bilemediğimiz daha başka farklı azap kaynakları da Kuran’da şu şekilde haber verilir:
Kuran’da inkarcıların cehennemde karşılaşacakları azaplar haber verilmiştir. Elbette Allah bunların çok daha üstünde, insanın hayal gücünün bile alamayacağı sonsuz azap ve işkence şekillerini cehennemde yaratmaya güç yetirendir.
Sıcak, Karanlık, Duman ve Darlık
Dünyada insana en çok sıkıntı veren ortamlar dar, pis, karanlık ve sıcak ortamlardır. Çok sıcak, nemli ortamlar insanı boğar, yüksek nem en temel ihtiyaç olan nefes almayı zorlaştırır. Nefes alamamak insanı şiddetli biçimde bunaltır, göğsü daralır, kalbi sıkışır. Çok sıcak ve nemli havalarda gölge bile rahatlatıcı olmaz. Görünmeyen ama yoğun bir tabaka insanı çepeçevre kuşatır, nefes borusundan girip göğsünü tıkar. Örneğin lüks saunalardaki yüksek ısı ve neme insan çok kısa bir süre dayanabilir. On dakika yoğun buhar altında kalmaya dayanamayan birisi saunaya kapatılsa kısa bir süre içinde fenalık geçirir. Biraz daha uzun kalırsa, aşırı nem ve sıcaktan ölebilir.
Cehennemde de bu boğucu atmosfer çok yoğun bir biçimde hakimdir. Dünyada sıcağa karşı birçok önlem geliştirmiş olan insan cehennemde çaresizdir. Ortam en sıcak çölden daha sıcak, en karanlık, izbe hücrelerden daha sıkıntı verici ve pistir. Sıcak insanın en küçük parçası olan hücrelerine dek işler. İnkarcılar için kavurucu sıcağa karşı bir koruyucu, ferahlama veya serinleme imkanı yoktur. Kuran’da, cehennem ehlinin bu durumundan şöyle söz edilir:
Bu denli boğucu bir atmosfer içinde, bir de dar bir yere sokulma azabı vardır. Furkan Suresi’nde, inkarcılara uygulanacak bu ceza şöyle anlatılır:
Bu dünyada dar bir yerde kapalı kalmak, gerçekten de bir insan için çok zor ve bunaltıcıdır.. Dar bir hücrede hapis, suçlulara verilen ağır cezaların başında gelir. Trafik kazalarında parçalanmış bir aracın içinde saatlerce sıkışıp canlı kalan, kazazedelerin durumu, bir deprem veya göçükte toprak altında kalan insanların çaresizliği olabilecek en büyük felaketler olarak nitelendirilir. Oysa bu gibi örnekler cehennemdeki ortama göre kıyaslanamayacak kadar hafiftir. En önemlisi göçük altında veya benzer bir yerde sıkışan insan ya bir süre sonra şuurunu kaybedip ölür ya da bir süre sonra canlı olarak kurtarılır. Sonuç olarak acı çekilecek sürenin bir sonu, bitiş zamanı vardır.
Oysa cehennemde ne bir son vardır ne de umut. Pis, yakıcı, havasız, karanlık, dumanlı bir atmosferde bir de elleri boynuna bağlanan ve daracık, sıkışık bir yere sokulan inkarcı, suda boğulan bir insan gibi, tarifsiz bir eziyet çeker. Debelenir, çırpınır, kurtulmaya çalışır, ama kımıldayamaz. Sonunda, ayette belirtildiği gibi, yok oluşu çağırır, ölüp yok olmayı ister. Ancak bu mümkün değildir. Sokulduğu o daracık yerde, dünya ölçüsüyle aylar, yıllar, belki yüzyıllar boyu kalacak, giderek artan bir sıkıntı içinde binlerce kez yok oluşu çağıracaktır. Oradan çıkarıldığında ise, kurtuluşa değil, cehennemin bir başka azabına götürülür.
Yiyecekler, İçecekler ve Giyecekler
Dünya, Allah’ın insan için yarattığı sayısız lezzetli ve besleyici yiyecek maddeleriyle donatılmıştır. Farklı lezzetlerdeki etler, türlü renk, tat ve kokuda meyve ve sebzeler, baldan süte kadar uzanan hayvan ürünleri, hatta baharatlar, insan için özel olarak yaratılmış ve dünya var olduğu günden itibaren insanlara cömertçe sunulmuştur. Bu arada, insan vücudu da bu lezzetleri algılayabilecek yapıda özel olarak yaratılmıştır. İnsan güzel yiyeceklere karşı Allah’ın verdiği bir ilhamla iştah ve arzu duyar. Aynı şekilde de pis ve iğrenç maddelere (çürümüş, kokuşmuş maddeler, irin, iltahap, kan vs.) karşı da bir tiksinti besler. Bu da insana ilham edilmiş bir başka özelliktir.
Bu dünyada var olan nimetlerin çok daha üstünleri Allah’ın Rahman sıfatı gereği cennette müminler için sonsuza dek hazır bulundurulacaktır. Cehennem ehli ise dünyada yapıp ettiklerinin cezası olarak Allah’ın lütfedici ve rızıklandırıcı (Rezzak) sıfatlarından çok uzakta kalırlar. (Şura Suresi, 19) Artık onlar için yalnızca azap vardır. Bir ayette onların ahirette karşılaşacakları son şöyle haber verilir:
Artık onlar için hiçbir nimet yoktur. En temel, en doğal ihtiyaçlarının karşılanması bile onlar için bir azaba dönmüştür. Yiyecekleri birer acı kaynağı olarak Allah özel olarak yaratmıştır. Artık sonsuza kadar yiyebilecekleri tek şey darı dikeni veya zakkum ağacıdır. Bunlar da, ne doyurur, ne de besler. Yalnızca acı verirler; ağzı ve boğazı yırtar, karınlarını parçalar, kanatır, iğrenç bir tat ve koku verirler. Ayetlerde cennetteki muhteşem güzelliklerden ve lezzetlerden söz edildikten sonra cehennem ehlinin yiyecekleri şöyle tarif edilir:
Cehennem ehli, Allah’ın verdiği nimetlere nankörlük ederek herşeyin Yaratıcısı Rabbimiz’e iman etmeyip, O’nu gereği gibi takdir edememiş olmalarının cezasını bu şekilde çekmektedir. Ceza olarak kendilerine hazırlanmış bir “şölen” vardır. Vakıa Suresi’nde, inkar edenlerin suçu ve kendilerine hazırlanan bu özel “şölen” şöyle haber verilir:
Dünyadaki boğaz ağrıları, şiddetli karın sancıları insana en çok sıkıntı ve acı veren hastalıklardan iken, cehennemde bütün bunlardan çok daha şiddetlilerini sonsuza kadar inkarcılar yaşar. Yemek zorunda oldukları bu yiyecekler boğazlarında tıkanıp kalır, yutkunamazlar. Yutabildikleri ise karınlarında kaynar durur. Tokluklarını gidermez. Cehennem ehli sonsuza kadar korkunç ve sürekli bir açlık içindedir.
Cehennem ehline içirilen bir başka iğrenç içecek, irindir. İrin, tıpta en kötü kokan salgı olarak bilinmektedir. Bir başka ayette ise hem irin hem de üstüne katılmış kaynar suyun inkar edenlere içirildiği bildirilir. Bu şekilde inkarcı, hem kaynar suyun azabını hem de irinin iğrenç tadını birlikte aynı anda tadar.
Sunulan içecekler bu kadar iğrenç ve dayanılmaz olmasına rağmen, inkar edenlerin susuzluklarını gidermek için bunlara koşmaları susuzluklarının derecesini gösterir. Birinin azabını tadıp diğerine koşarlar. Bu da yemeleri gibi sonsuza dek tekrarlanır. Cehennem ehli sonsuza kadar korkunç ve süregiden bir susuzluk içinde kıvranır. Onların bu sonu Kuran’da şöyle bildirilir:
Ağızlarına aldıkları bu iğrenç karışımı bir türlü yutamazlar, boğazlarında kalır. Yutmaya, yutkunmaya çalışır, ama başaramazlar. Kan ve irinle boğulurlar, ancak yine de bir türlü ölemezler:
Bu çaresizlik içinde, kendileri için özel olarak yaratılan bir diyalog imkanıyla, cennet ehli ile muhatap olurlar. Onların içinde bulundukları muhteşem nimetleri görürler. Bu, çektikleri azabı kat kat artırır. Bu arada, cennet ehlinden biraz kendilerine de nimet verilmesini isterler, ama bu boşuna bir yalvarıştır. Onların bu yakarışları Araf Suresi’nde şöyle haber verilmektedir:
Yiyecek, içeceğin yanı sıra giyecekler de küfredenler için özel olarak hazırlanmıştır. İnsan derisi hassastır. Kızgın bir soba veya ütüye bir saniye bile dokunamaz. Kazayla dokunduğu zaman ise günlerce acı çeker, yarası su toplar, derisi kabarıp dökülür. Cehennemde ise, bir ütüden çok daha kızgın elbiseler insanın vücudunun her tarafını sarıp yapışacak, insanın savmaya güç yetiremediği bir ateş olup derileri kavuracaktır:
Asfaltı yola yapıştıran katran cehennemde inkarcının elbisesi olur, onun üstüne yapışıp için için yanarak onun vücudunu eritir:
Zebaniler
Cehennem ehline sonsuza kadar acıyacak, onları ateşten kurtaracak, onlara yardım edebilecek tek bir kişi yoktur. Herşeyden önemlisi Allah onlara sonsuza kadar yardım etmez, onlarla konuşmaz. Unutulmuşluğun, terk edilmişliğin, itilmişliğin ızdırabını yaşarlar. Ayette, “bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur” (Hakka Suresi, 35) diye bildirilir. Tek muhatap olabildikleri önlerindeki sonsuz yaşamlarında kendilerine sayısız azap ve işkenceler uygulayacak olan azap melekleridir: “Zebaniler”. Cehennem ehline azap vermekle görevli olan bu melekler bu inkarcılara asla merhamet etmezler. Son derece acımasız, sert, güçlü ve dehşet vericidirler. Alemlerin Rabbi olan Allah’ı inkar edenlerden, hak ettikleri şekilde intikam almak için yaratılmışlardır ve görevlerini kusursuz olarak yerine getirirler. Allah Kuran’da şöyle buyurmaktadır:
Kuran’da haber verilen zebaniler, Allah’ın inkarcılar üzerindeki gazabının, öfkesinin ve kahrediciliğinin bir tecellisidirler. İnkar edenleri her yönden en korkunç, en acı, en aşağılayıcı, hor ve hakir kılıcı muamelelere tabi tutarlar.
Cehennem melekleri zebaniler inkarcılara hak ettikleri cezayı ne bir eksik ne de bir fazla, en güzel bir biçimde verirler. Allah’ın adaletinin tecellilerinden olan bu melekler, Allah’ın kendilerine emrettiği görevi yerine getiren mübarek varlıklardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder